Piyasaların gözü perşembe günü yapılacak PPK toplantısında. Ekonominin ünlü ismi Ali Ağaoğlu, Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararının dolar kurunu nasıl etkileyeceğini değerlendirdi. İşte Ağaoğlu’nun o yazısı:

Geçtiğimiz hafta başındaki yazımda Türk Lirası’nın ‘çoklu faizi’ olduğunu, bunun da kredi fiyatlamasındaki zorluklardan tutun da bankaların vadeli işlem fiyatlaması yapmasındaki zorluklara varana kadar bir çok sıkıntı yarattığına değinmiştim.

Merkez Bankası’nın (TCMB) politika ve fonlama faizleri, mevduat ve kredi faizleri ile Londra’daki swap faizleri ile 2 yıllık gösterge bono faizlerinin hepsi ayrı telden çalıyor. Bankaların hazinelerine dahi sorsanız, ‘Bugün Türk Lirası’nın 1, 3, 12 ve 24 aylık faizleri nedir?’ deseniz, hepsi birbirinden çok farklı faizler verecektir. Hal böyle olunca kredi/mevduat cephesinde ve kur riskinin yönetilmesi (Hedging) konularında ‘fiyatlama yapmak’ ne yazık ki mümkün ol(a)mıyor.

Perşembe günü açıklanacak Para Politikası Kurulu (PPK) kararları (kararları diyorum zira sadece faiz kararı değil, bu kararı destekleyici bazı adımlar da gelebilir) piyasalardaki bu kakofoniyi ortadan kaldırmasa da dengeleme konusunda önemli ölçüde yardımcı olabilir.

PPK’dan bir faiz artışı geleceği, geçtiğimiz hafta Merkez Bankası’nın ‘Gerekli önlemler alınacaktır’ minvalindeki açıklamasından sonra güçlenmeye başlamıştı. Geçtiğimiz Perşembe günü JP Morgan’ın “TCMB’nin 500 baz puan Faiz artırmasını, bu artışı da Eylül’de veya Eylül ve Ekim’deki toplantıda yapmasını bekliyoruz” şeklindeki raporu sonrasında faiz artış olasılığı piyasalarca daha fazla satın alınmaya başladı.

Bu beklenti ile 31 Ağustos’ta 6.7881’e kadar yükselen dolar/TL kuru geçtiğimiz haftayı 6.38’li seviyelerden kapattı.

– Faiz artışı gelmezse

Yeni rekorların gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Hatta 200 baz puanın altındaki bir artış da bu senaryoya dahil edilebilir. 0-200 baz puanlık artış senaryosunda, Teknik Analiz 8.2500-2850 bölgesinin dahi resmin içine girebileceğini söylüyor.

– 200-575 puan artırırsa

Yıl sonuna kadar 6.25-6.85 arasında dalgalanırız, İdlib’den gelebilecek ‘çatışma haberleri’ bu bandın yukarı yönde kırılmasına neden olabilir.

– 600+ baz puan artış

Bu durumda yine Teknik Analiz Dolar/TL kurunun 5.85-6.15 bandına kadar gerilemesine neden olabilecektir.

– 725 puan bekliyorum

Benim beklentim haftalık politika faizinde 725 baz puanlık bir artış yapılması yönünde. Böylelikle “dengelenme” sağlanabilecek, TCMB’nin haftalık politika faizi yüzde 25’e yükseltilmiş olacak. Böylesi bir artış ile önümüzdeki ay gelecek Eylül ayı enflasyonuyla birlikte yüzde 22’lere tırmanabilecek TÜFE’nin de önüne geçilmiş olacak. Piyasalardaki faiz karmaşasının önemli ölçüde önüne geçilmiş olacaktır.

Umuyorum PPK yine kendi (bir türlü tutmayan) ‘enflasyon beklentileriyle’ yine piyasaların getirisinde kalmaz, düzenli toplantı sırasında gerekeni yapar. Aksi takdirde piyasalardaki hareketler çok geçmeden bir “olağanüstü” toplantıyı gerektirebilir.

ASIL OLAN FAİZ ORANIDIR

Piyasalardaki tüm işlemler; kredi, mevduat, vadeli işlem, türevler… Hepsi “temel faiz oranına” (Bu ister TCMB’nin politika faizi olsun, ister bugünlerde henüz dengelenmemiş olsa da piyasalarda oluşan faiz oranı olsun) bağlı olarak hesaplanır, fiyatlanır. Piyasaların; faizin nerede oluştuğundan çok dengeli, istikrarlı bir faiz oranına ve ortamına ihtiyacı var. Aksi takdirde bugünlerde olduğu gibi fiyatlama yapılamadığından çarkların dönmesi zorlaşıyor. Bu nedenle 13 Eylül’deki PPK toplantısı piyasalardaki faizin dengelenmesi/oturması açısından büyük önem taşıyor.

Faiz ortamında denge oluşmadan atılan adımlar ne yazık ki işe yaramıyor.

Son bir aylık sürede BDDK, TCMB ve Maliye tarafından bazı önlemler devreye alındı:

BDDK yurt dışı bankalara TL sağlayan swap (ve benzeri spot satış, vadede alış gibi) işlemlerini bankaların sermayelerinin yüzde 25’i ile sınırladı. (Geçtiğimiz Cuma günü yabancı bankaların Türkiye’deki merkezleri ile ana merkezleri arasındaki işlemlere esneklik getirildi.) Yurt içi yerleşik olanlar yurt dışı bankalara plasman yapmalarının önünde bir engel konulmadı.

TCMB, piyasalardaki oynaklığın çok arttığı dönemde önce bankalara sınırsız likidite vereceğini açıkladı, daha sonra bunları limitlerinin iki katı ile sınırladı. BDDK, Grup 2 kredilerinin bankaların sermaye yeterlilik oranları üzerindeki baskıları hafifletecek tarzda bunlarla ilgili ‘esneklikler’ getirildi.

Maliye; Döviz Tevdiat Hesaplarındaki stopaj oranlarını yüzde 18’den 20’ye çıkarırken, TL’yi teşvik etmek amacıyla TL mevduatlardaki stopaj oranlarını yüzde 15’ten yüzde 5’e indirdi.

Dış politikada AB ile ilişkilerin restorasyonu konusunda adımlar atıldı, Hollanda ile karşılıklı elçi atandı. İhracat bedellerinin yüzde 80’ninin 180 gün içinde yurda getirilerek TL’ye çevrilmesi konusundaki (1990’lar ve 2000’lerin başına dönülmesi anlamına gelen, uygulanması oldukça zor ve meşakkatli bir süreç) düzenleme geçtiğimiz hafta açıklandı. Tüm bu kararlar uygulamada bürokratik maliyetler, takip zorlukları getirse de içinde bulunduğumuz sıkıntıların temelden çözümüne yönelik değiller. Palyatif önlemlerin sağlayacağı fayda marjinal ve kısa vadeli olacaktır, bir süre “bürokratik angaryası” devam ederken, etkileri de azalacaktır.

FAİZ ARTIŞI BİR ÇÖZÜM MÜ?

Piyasalar PPK’dan gelecek faiz artışına odaklanmış durumda, sorunlarımızı ancak faiz artışı ile çözebilecek noktayı çoktan geçmiş durumdayız. Neden derseniz, ciddi bir güven erozyonu ile karşı karşıyayız. Not indirimlerinden sonra yurt dışı bankaların Türk bankalarının akreditif taleplerini kabul etmedikleri bir ortamda ithalat konusunda yeni sorunlarla karşı karşıya kalabileceğiz. Bunun önümüzdeki aylardaki sendikasyon kredilerinin yenilenmesinde ne gibi sorunlar doğurabileceğini düşünebiliyor musunuz? Diğer yandan bizim taleplerimizin kabul görmediği “Tahran Zirvesi’nden” sonra İdlib’deki çatışmaların artması ihtimali yüksek. Türkiye olarak orada sıcak çatışmaya girmemiz veya bir saldırıya maruz kalmamız durumunda gelişmelerin bölgeye yayılmış bir çatışma ortamına dönüşmesi ihtimali de artmış durumda. İdlib piyasaların çok da fiyatlara dahil etmediği bir faktör. PPK’dan faiz artışı gelsin, kısa vadede bir rahatlayalım, İdlib’e daha sonra bakarız havasındalar. Ancak durum sadece piyasacı gözlüğü ile bakılacak aşamanın ötesinde diye düşünüyorum. Diğer yandan faiz artışı, iç piyasada ve yabancıların Türkiye’ye bakışındaki güven unsurunu artırabilecek mi? Korkarım bu sorunun cevabı ‘Yetmez ama evet’ olsa gerek. Olası bir faiz artışı bize zaman kazandıracaktır. Kazanılan zamanda yapısal önlemlere yönelen politikalar için adım atabilir ve uzun süreli bir güven inşa çalışması yapabilirsek ne âlâ…