Ankara Sohbetleri’nin bu haftaki konuğu Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, AB’ye göre 5 kat verimsiz olan KOBİ’lerde üretimi 3 kat artıran modeli anlattı.

“Model fabrika ile 8 tesisteki üretimi % 150-300 artırdık”

Yeşim ARDIÇ 

Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, bir süre önce kurdukları Model Fabrika’da eğitim alan sanayicilerin, 1 kuruş yatırım yapmadan sadece üretim yöntemini değiştirerek en az yüzde 150 verimlilik artışı sağladığını söyledi. Özdebir, piyasalarda ise aralıkta bir kıpırdanmanın başladığını, ancak son İran olayının yeniden durgunluğa yol açtığını kaydetti. Ankara Sohbetleri’ne bu hafta konuk olan Özdebir, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak’ın sorularını cevaplandırdı.

Türkiye sanayisinin bugün itibarıyla en büyük problemi nedir?

Genel olarak iş yapma şeklimizle ilgili bir problem var. Sanayi, üretim toplumu olabilmek için, en az üç göbek sanayici, üretici olmak lazım. Sanayide şu an ikinci nesil çalışıyor, üçüncü nesil yavaş yavaş devreye girmeye başladı. Birinci nesil çok becerikli insanlar, ellerinden iş geliyor. Ancak verimlilik kültürü yok. İkinci nesilde de o verimsizlik kültürü devam ediyor.

Verimlilik ölçülebilen bir şey. Somut veriler var mı? Verimsizlikten kurtulmak için ne yapıyorsunuz?

Bunu görüyorduk ama adım atmak zaman aldı. Bir süre önce açtığımız Model Fabrika ile bu alanda gerçekten çok büyük ilerleme kaydettik. Eğiticilerimizin eğitilmesi ve eğitici havuzunun oluşturulmasından sonra, belirlediğimiz 8 büyük üretici şirketin çalışanları 4 aylık eğitim sürecinden geçtiler. Daha sonra bizim üretim koçları ile birlikte kendi fabrikalarını düzenlediler. Burada sadece iş yapma şekillerini, makinelerın yerini düzenleyerek verimliliğini yüzde 300’e kadar artıran fabrikalarımız oldu. En az artıran yüzde 150 artırdı. Örneğin üretiminin yüzde 70’ini ihraç eden bir firmamız, bin 600 m2’lik üretim alanında günde 200 ürün üretebiliyordu. 1 lira bile yatırım yapmadan, sadece fabrikadaki düzeni yeniden organize ederek günlük üretim sayısını 600’e çıkardı. Üretim alanını da 600 m2’ye düşürdü ve 1000 m2’lik alan boşa çıktı. Daha önce işçilik ücretleri, ısıtma, soğutma, yemek gibi genel giderler 200 ürüne bölünürken, şimdi 600 ürüne bölünüyor.

Bu kadar verimsiz olduğumuzu tahmin edebilmiş miydiniz?

Aslında bizim Model Fabrika’yı kurarken asıl amacımız sanayicimizi Endüstri 4.0’a hazırlamaktı. Ancak çıkan manzara karşısında öncelikle yalın üretimi halletmemiz gerektiğini gördük. Bir işletmenin çeşitli fonksiyonları var. Bunların içinde birincisi üretimin kendisi, katma değer prosesleri, hukuki zorunluluklar, yönetim ihtiyaçları gereği yapması gereken işler var. Bunlar katma değer yaratmıyor.

Bir üretim tesisinde üretim prosesleri içinde kayıp kaçaklar oluyor. Örneğin bir banttan çıkan ürünü, diğer köşedeki banda taşımak yerine, köşedeki bandın, ilk bandın yanına taşınması hem zamandan, hem işçiden tasarruf anlamına geliyor. İşletmelerin gözünden kaçan şeyleri çoğaltmak mümkün. Bir örnek daha vermek gerekirse, enerji sektöründeki bir firmamız 6 kişi ile bir ayda 10 trafo üretirken, şimdi 2 kişi ile ayda 30 tane üretiyor. Bunlar da sadece üretim şeklini değiştirdiler.

Yabancılardan destek aldınız mı? Yoksa kendi mühendis ve akademisyenlerin bir projesi miydi?

Biz bu modeli Almanya’da gördük. Kaynakların bir kısmını AB fonlarından karşıladık. Mc Kinsey firması ile anlaştık, temel eğitimi onlar verdi. Yalın üretimle ilgili bir de Japon firma ile anlaştık. Onlar gelip, fabrikaları düzenleme konusunda eğitim verdi. Bu arada bizim eğitmenlerimiz de eğitildi. İlk 8 firmanın süreci tamamlandı. Şimdi ikinci 8 fabrikaya başlayacağız.

Peki diğer sanayiciler bunu nasıl öğrenecek?

Biz işi öğrendik. Yakında Konya’da bir Model Fabrika kurulacak. Elemanlarımız gidip Konya’da eğitim verecek. Yani Mc Kinsey’in bize yaptığını biz şimdi Konya’daki firmalara yapacağız. Bu modelin en çok hoşumuza giden yönü, KOBİ’lere çok uygun olması. Bugün bizim KOBİ’lerimiz de AB ‘ye göre 5 misli verimsizlik varsa, asıl sorun burada demek. İşletmelerimizin yüzde 99.7’si halen KOBİ düzeyinde.

Reel sektörde, uzun bir aradan sonra hareketliliğin başladığı ifade ediliyor. Doğru mu?

Aralık ayında piyasalarda ciddi kıpırdanma vardı ve yavaş yavaş açılıyordu. Örneğin Ankara 2’nci OSB’de bütün parselleri tahsis ettik. Geçen yıl parsel sahipleri, “Benim parselimi alın, paramı verin” diyordu, oysa bugün elimizdeki tüm parseller yeni fiyattan tahsis edildi. Bir kısmı üretime geçerken, bir kısmı da inşaat aşamasında. Faizin düşmesi ve enflasyondaki kısmi gerileme piyasaların da çözülmeye başlamasını sağladı. Tüketici güveni hariç, bütün endeksler yönünü yukarı çevirmiş vaziyette. Yatırım malı üretenlerin cirosu artmaya başladı. Ancak İran’da yaşanan son gelişmeler üzerine, bir haftadır yaprak kıpırdamıyor.

Üretim ve yatırım artışı için gereken öncelikli şey nedir?

Türkiye şu an çok politize olmuş durumda, her an seçim varmış gibi siyasi partiler rekabet içinde. Tabiri caizse rakibinin altını oymak için ne gerekiyorsa yapılıyor. Halk da buna angaje oluyor. Herkes işine baksa her şey çok daha rahat olacak ama olmuyor.

Üreticide bir yorgunluk mu var?

Sanayici yorulmadı ama beklemekten bıktı. Daha önce yüzde 30 seviyelerde olan kredi artışı bugünlerde yüzde 10 civarında, net kredi kullanımı ise eksi 1.4’lerde. Daha çok iş yapmışız ama paraya erişim daha az olmuş. Buna rağmen, firmaların döviz kredisi borçlarında 23 milyar dolar azalma var, net pozisyonlarında artış var, dış borçlar aşağı yönlü. Türkiye’ye ülke olarak güven arttıkça, yurt dışındaki algımız yükseldikçe, bunun etkilerini önümüzdeki dönemde yavaş yavaş göreceğiz. Asıl büyük farkı ikince çeyrekten sonra yaşayacağız. Yani yatırımların realize olması ve sermaye girişi ikinci çeyrekten sonra olacak. Her şey normal giderse, her geçen gün bir öncekinden daha iyi olacak.

Bu ortamda lüks tüketimdeki artış devam ediyor. Tezat yok mu?

Tüketim tabii ki olacak, ancak bunun niteliği önemli. Yani tüketim olmadan sanayici ne için üretim yapacak? Ama ifade ettiğiniz gibi geçen ay lüks tüketim ithalatında yüzde 22 civarında artış var. Buna gıda ve mücevherat da dahil. Şimdi biz asıl bu lüks tüketime mani olmalıyız, lüks tüketim ithalatını durdurmalıyız. Biz bu ithalatla birlikte kendi sanayicimiz yerine başka piyasaları desteklemiş oluyoruz.

Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin tartışmalarda, sanayici olarak ne tarafta duruyorsunuz?

Ben, çevre, iklim değişikliği gibi tartışmalara girmeden, işin finansal boyutundan bakmak istiyorum. Bundan 1.5 yıl önce yabancı bir firma 30 milyar dolar sermaye getirerek projeyi yapabileceğini söyledi. Getirdiği para kadar da burada kredi hacmi oluşturacaktı. Proje yapılırsa, bunun istihdama katkısı olacak, inşaat, demir, akaryakıt sektörlerine katkısı olacak, bunların kullandığı yakıttan ÖTV alınacak, yani ekonomiye çarpan etkisi de büyük olacak. Ben, 30 milyar dolara verilen faizle, garanti kapsamında ödenen paranın karşılaştırılmasında, Türkiye’nin kârlı çıkabileceğini tahmin ediyorum.

“Verimsizim” diyebilenimiz, kazanıyor…
Ferit PARLAK

Üreticilerimizin çoğunluğu, “Maliyetlerimiz yüksek” diyor… “Verimsizliğim yüksek” diyebilenlerimiz ise maliyetleri düşürüyor…

ASO, “Verimsizim” diyebilme cesareti gösterebilenlerimizin, üretimini, yatırım yapmadan 3’e katlayabileceğini kanıtladı…

4 aylık eğitimden geçen ‘gönüllü 8 şirket’ verimliliğini 1.5 ile 3 kat arasında artırdı…

Tarımda da yüzlerce örnek biliyoruz… Çanakkale’de 320 dekarda ceviz üreten şirketin ağaçları 9 yaşında ve yıllık 30 ton ceviz alıyor… Alması gereken mi? 192-200 ton!

Fındıkta da durumumuz bu, zeytinde de, enerjide de, sporda da, eğitimde de…

DÜNYA